1 Şubat 2010 Pazartesi

"ORADAN GEÇME, CİN VAR" "SUSS, KORKUT GELİYOR!"









"Korkular da yıldızlar gibi hep oradadırlar; ama gün ışığı onları gizler."
Irvin D. Yalom
***
Korkunun bittiği yerde başlarmış hayat
Tutsak olurmuş insan korktukça
Umut ettikçe özgür
Bütün erdemleri yok edermiş korku
Hep korku içinde olurmuş başkalarını korkutanlar
Sevgi, hoşgörü, merhamet taşımayanlar
Korkuyorum, korkuyorsun. Niye korkuyoruz, sebep ne? Bunda bizim fazla suçumuz yok. Öyle yetiştik, öyle yetiştirildik. Yetiştirilmenin dışında öyle yönetildik, yönetiliyoruz. Yaşamımızı sevgi üzerine değil, korku üzerine düzenledik de ondan. Yıllar içinde sadece korktuğumuz şeyler, korkularımızın boyutu ve niteliği değişti; ama korkunun kendisi hep bizimle kaldı.
Ben de “korku”yu, yaşadıklarıma dönerek, biraz da öyküleştirerek anlatmaya çalışacağım.
*******
Akşam olur basardı köyü kör karanlık
Yalnız gecenin karanlığı değildi kör olan
Daha çocuktuk
Dünyadan habersiz, saf, temiz
Farkında bile değildik
Ama biz başka bir karanlığın içindeymişiz
Başlardı başka bir korku karanlığını beynimize nakşetmeye
Büyüklerimiz
“Şu yıkıntının yanından gece geçmeyin cin çarpar
Umacı geliyor, korkut geliyor
İnanmayan cehennemde yanar”
Ve daha akıl dışı ne safsatalar
O yaşlarda korku öğretilirdi bize
Öyle korkardık ki karanlıktan
Gidemezdik köy içinde
Bir evden bir eve
Büyüdük, aydınlandı beyinlerimiz
Gerçek olanın farkına varsak da
Cinmiş, periymiş; umacıymış, korkutmuş
Onlar da neymiş desek de
Değişti yıllar içinde korkularımız
O korkuları kafamızdan atamadık biz
*****
Haziran sonu. Gece karanlığında otobüs hızla yol alıyor. Otobüste hiç uyuyamam. Yolculuk ne kadar sürerse sürsün ara sıra uyuklarım; ama derin uykuya dalıp "Bindim uyudum, indim uyandım." durumunu hiç yaşamadım. Böyle yapabilenlere de imrenirim. Hele de yanımdaki yolcu uykuya dalıp kafasını da omuzuma atarsa benim işim bitiktir. Neyse ki bu sefer böyle biri yok.
Köy sapağına yaklaşınca muavine tekrar işaret ettim. O zamanlar bizim "Bekleme" dediğimiz kara örtü kerpiç binadan başka görünebilecek yer yok. Burası, birkaç masanın bulunduğu genişçe bir yerle bir de bakkaliyenin olduğu küçük bölmeden oluşmuştu. Otobüs sağa yanaşarak durdu. Muavinin verdiği ağır valizimi alıp tek penceresinden ışıklar sızan bu yere, köylümün yola giderken vasıta beklediği, ısındığı bu Adıgüzel amcanın "Bekleme"sine girdim.
İçeride Adıgüzel amcayla birlikte iki yaşlı İlicekli daha vardı. Hepsi gıcırtıyla açılan kapıya doğru dönüp "Bu saatte gelen de kimmiş?" dercesine baktılar. Selam verip boş masanın birine yöneldim, oturdum.
-Hayrola Hasan Çavuş'un oğlu, bu gece vakti nereden böyle?
-Konya'dan Ankara'ya, oradan da buraya geldim Adıgüzel amca.
-Hoş geldin, sefa geldin. Valizin de pek ağıra benziyor, bununla bu gece vakti köye gidemezsin. Benim misafirim ol.
-Olsun, hava gayet güzel, ben biraz dinleneyim giderim. Çok teşekkür ederim.
Komşu köylümüz olan bu adamın ısrarlarını dinlemedim. Beş on dakika oturduktan sonra en az yirmi beş kilo gelen valizimi alıp gecenin zifiri karanlığında yola düştüm. Şimdiki gibi elektrik olmadığı için o karanlıkta yalnız yol ağarıyordu hafifçe. Daha yola düşünce Adıgüzel amcanın misafirlik önerisini kabul etmediğime pişman oldum; ama geriye dönüş yoktu artık.
Bizim köyle İlicek'teki "Bekleme"nin arası dört kilometredir. Normal yürüyüşle kırk-kırk beş dakikalık yoldur. Ben bu yolu elimdeki ağır valizle yarım saatte almışım. Bunun nedeni de korku. Ünlü yazar Yaşar Kemal'i yıllar sonra Ali Kırca'nın programında izlediğimde anlam olarak şöyle diyordu: Korku insanın yaradılışında vardır. Korkmuyorum diyen yalan söyler. Ben tüm eserlerimde korku unsurunu kullanırım.
Edebiyatımızın bu önemli yazarı çok doğru söylüyor aslında. Böyle yolun birazcık ağardığı zifiri karanlıkta kendi ayak sesinizden bile korkuyorsunuz. Sanki peşinizden birileri geliyor, şimdi ensenizden yakalayacak sizi.
Ter içinde köye yaklaşırken rahatladım; ama bu sefer de başka bir korku sardı beni. Köyün girişindeki o koca koyun köpeklerini nasıl atlatacaktım? İlk ev Şaban emminin eviydi. Onların bildiğim kadarıyla köpekleri yoktu. Sessizce onun penceresine yaklaşıp tıklatmak gerekirdi. Hemen yanındaki evlerde, H. Ahmet emminin ve Karaoğlan emminin evlerinde koyun köpekleri vardı. Onlar sesimi ya da gürültümü duyarlarsa yanmıştım.
Yavaşça yaklaştım pencereye. Eğer köpekler duyar da saldırırsa çocukluğumda büyüklerden aldığım öğütle olduğum yere çökmeyi düşünüyordum. Korktuğum olmadı. Pencereyi birkaç kez tıklattıktan sonra Şaban emminin boğuk sesini duydum:
-Kim o?
-Benim Şaban emmi, Numan.
Zaten telaşlı bir adam olan Şaban emmi çoluğu çocuğu ayaklandırıp kapıyı açtırdı. "İçeri gir!" ısrarlarına karşılık "Ben yarın uğrarım, şimdi beni şu köpeklerden geçirin." dedim. Sanıyorum Celal, bizim aşağı mahalledeki eve giden yolun yarısına kadar beni götürdü.
***
Şimdi , o zaman yaşadıklarımızı gençlere anlattığımda gülüyorlar, onlara tuhaf geliyor. Düşünün köyde tuvaletler dışarıda. Siz altı yedi yaşlarında çocuksunuz. Akşam çişiniz geliyor. Dışarı karanlık, çıkamıyorsunuz. Sessizce annenize yaklaşıp o zamanki söyleyişle:
-Ana kız, sidiğim geldi.
-Git kendin yap oğlum. Bu kadar işin arasında bir de seninle mi uğraşayım.
Babaya bir şey söylemek haddimize mi düşmüş. Ya anamız ya da bizden büyük biri götürüyor dışarıya.
Daha bebekken korkutulmaya başlıyorsunuz. Anlatılan masallar korkunç. Ağladığınızda size ilk söylenen söz:
-Susss! Korkut geliyor, seni yer!
Korkut, "öcü" anlamında bir söz olmalı. Bir de köyde bazı evlerin yanından geçemezdik. Neymiş efendim. O yıkık damlar cinliymiş. Bu ortamda büyürseniz "horozdan korkan oğlan" olur çıkarsınız.
Bir siyah giysi gibi
Çöker karanlık köyün üzerine
Aşağı mahalleden yukarıya
Yukarıdan aşağıya
Geçemezsin
Ya çıkarsa önünüze Bayram amcanın
Zincirleri çözülmüş köpeği
Nerede yıkık duvarlı virane varsa
"Cinliymiş orası" der köylü
Sıkıysa akşamları
Çocukken
Çıkın köyün içine
Terk edin evi"
***
Saymakla bitmez ilkelliğin, yoksunluğun içinde büyüdük biz köy çocukları. Ama daha beşinci sınıftayken baş tarafında birkaç sayfası yırtılmış, kapaksız İnce Memed romanı geçmişti elime. Nereden almıştım bilmiyorum. Tarladan gelince o yorgunlukla su içer gibi okudum o kitabı. Memedler, Abdi Ağalar, Hatçeler dünyamda yer etti benim. İnsanın her yaş döneminde korkuları vardır. Önemli olan sevgiyi de korkunun yanında taşımak. Sevgisiyle, korkusuyla, hoşgörüsüyle insan olmak.
.........................................................................
Numan Kurt
1 Şubat 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YEŞİLLİKLER ÜZERİNDE KIRMIZI GELİNCİKLER

  Sabah erken yürürken kıyıda Deniz masmavi, hafif dalgalı Belli ki temizlemiş kendini bütün kış boyunca Güneş ısıtırken yeryüzünü Hafiften ...